Panik Atak hakkında tüm sorular (röportaj)

 

PANİK ATAK HAKKINDA TÜM SORULAR

 

 

 

Anksiyete ne demektir, Panik atakla ilişkisi nedir?

 

Panik Bozukluk, Anksiyete Bozuklukları grubuna ait bir hastalıktır. Anksiyete sözcüğü, sıkışma ve darlık anlamına gelen indogermanik “angh” kökünden türetilmiştir. Türkçe’de can sıkıntısı, kaygı, endişe,  bunaltı sözcükleriyle ifade edilen anlama yakındır.

Korku; kişinin kendisine zarar verebileceğini düşündüğü bir nesne veya durum karşısındaki duygularıdır. Sıkıntı ve kaygı ise kaynağı (nesnesi) belli olmayan korkuyu ifade eder.

Anksiyete bozuklukları grubunda birçok hastalık bulunmakla birlikte sıkıntı, bunaltı ve kaygının daha az şiddette ama sürekli olduğu şeklinin “yaygın anksiyete bozukluğu” ,şiddetli ataklar şeklinde ortaya çıkan ve ara dönemlerde normal seyreden biçiminin ise “panik atak” olarak isimlendirildiğini bilmek sanırım okuyucu için yeterli olacaktır.

 

Anksiyetenin başlıca belirtileri nelerdir?

 

Bu belirtileri kabaca psişik (ruhsal) ve somatik (bedensel) belirtiler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Ruhsal belirtilerin başında kaygı, endişe, huzursuzluk, korku gelirken, bedensel belirtiler olarak kalp çarpıntısı, terleme, titreme, sık nefes alıp verme, iç çekme, sık idrara çıkma, göğüs ve karın ağrısı ve sıkışması, bulantı gibi belirtiler gelmektedir.

 

 

Panik Ataklılar tedaviye karşı güvensiz ve ürkektir:

Panik atağı olan kişiler çoğu zaman vücutlarındaki, bedenlerinin işleyişindeki küçük bir değişikliği hemen tehlikeli bir tehdit gibi algılama eğilimindedirler. Ufak bir şişlik kanser korkusunu tetikleyebilir. Bir yorgunluk belirtisi kötü bir hastalığın olası tüm tetkiklerinin yapılmasına neden olacak şekilde korku ve panik duygusu oluşturabilir.

Benzer şekilde ilaçlara karşı güvensiz, ilaç yan etkilerine karşı da aşırı duyarlıdırlar. İlacı satın aldıktan sonra ilk işleri prospektüsü okumak ve ardından oturup sıralanan yan etkilerin kendisinde ortaya çıkmasını beklemek olur. Bu nedenle önerilen tedavi ve ilaçlar konusunda kafalarındaki soruların hepsini tedavilerini düzenleyen hekimle konuşarak gidermeleri gerekir.

Panik Atak için kriterleriniz var mı; somut, elle tutulur kriterler gibi?

Panik atakların şiddeti ve sıklığı değişkenlik gösterir. Yineleyen beklenmedik panik atakları olur ve ataklardan sonra en az bir ay süre ile aşağıdaki kriterlerden birinin varlığıyla tanı konulur.

 

1-Başka atakların da olacağına ilişkin sürekli kaygı duyma hali. Kişi korku ve kaygı içinde ‘yine olur mu’ diye hep hoş olmayan bir bekleyiş içine girer. Diken üstündedir. Huzursuzdur.

2-Atakların yol açabilecekleri ile ilgili olarak üzüntü duyma. Bu bazen kalp krizi geçirme korkusu olur, bazen felç olma. Bazı insanlarda kontrolünü kaybetme, kendine ve başkalarına zarar verme korkusu baskın olabilir. Nefes alamayıp boğulma ya da boğazına bir şey takılması korkusu da sık görülen korkulardan biridir.

3-Ataklarla ilişkili olarak belirgin davranış değişikliği gösterme; örneğin yalnız kalmaktan, kalabalık yerlere girmekten çekinme. Gittiği yerlerde güzergahlarda doktor, hastane, eczane var mı diye kontrol ederek güven arama, boğazına bir şey takılır korkusuyla katı şeyler yemekten kaçınma, yanında hep su bulundurma gibi

 

Bazen panik bozukluğuna agorafobi de ( yalnız kalmaktan ya da kaçmanın zor olacağı topluma açık yerlerde bulunmaktan duyulan korku hali.) eşlik edebilir. Agorafobi olmadan panik bozukluğu agorafobi ile birlikte panik bozukluğu panik bozukluğu öyküsü olmadan agorafobi görülebilir ancak sıklıkla birlikte görülür.

 

Panik Atağı olan bir kişiye dışardan baktığımızda ne görürüz, nasıl anlarız?

 

Panik Atak yaşayan kişi oldukça endişelidir. Korku içinde olduğu, kendisini güvende hissetmediği, huzursuz olduğu görülür.

Nefes darlığı çekiyormuş gibi hızlı ve derin nefes alıp vermeye çalışır.

Nabız sayısına bakıldığında nabzının hızlanmış olduğu, bazen 140-150’lerde ölçüldüğü görülür. Kalp çarpıntıları nedeniyle bütün dikkati kalbine yönelmiş durumdadır. Bazen elleriyle bu bölgeyi tutar, ağrı ve sıkışma hissettiğini söyler.

Tedavi ekibinin ve doktorların hemen kendisine müdahale etmesini ister, sabırsızdır.

Hafif bir terleme ve ellerinde ince bir titreme dikkati çekebilir.

Yüzü soluk ya da kızarık olabilir çoğunlukla.

Tansiyonu (kan basıncı) ölçüldüğünde bir miktar yükselmiş bulunur.

Bu sonuç zaten kalp krizi geçirme korkusu içindeki kişinin endişelerini daha da arttırır ancak bu durum geçici ve zararsızdır.

Bazı panik atak hastalarında katı yiyecekler yiyememe, çorba, patates püresi gibi kolay yenebilen yiyecekler dışında şeyler yemekten kaçınma oluyor, bu durum bir panik atak belirtisi midir?

Panik atak yaşayan insanlarda çok sık görülen belirtilerden biri de katı yiyeceklerden kaçınmadır. Hastalar taneli katı kuru yiyeceklerin yerken boğazlarına takılacağı ve nefes almalarını engelleyeceği korkusuyla kolay yutulabilen sıvı yiyeceklere yönelirler. Sıvı kıvamında yiyecekler ya da püre haline gelmiş ve kolay yutulabilen yiyecekler tercih edilir. Patates püre haline getirilmemiş olsa bile ağızda kolay dağılıp yutulabilen bir besindir. Bu nedenle panik atağı olan söz konusu kişi patates yemeyi tercih ediyor olabilir

Bazen hâlihazırda kişi panik atak yaşamaz ama korktuğu bir durumla karşılaştığı zaman, örneğin katı bir yiyecek yemek zorunda olup bunun boğazına takılacağı korkusunu yaşadığında panik atakları ortaya çıkar; buna “durumsal panik ataklar” diyoruz.

Bu tür, kişinin hayatını kısıtlayan belirtiler panik bozukluğun tedavi edilmesine bağlı olarak ortadan kalkar. Yapılması gereken altta yatan hastalığı tedavi ederek sorunu ortadan kaldırmaktır. Aksi durumda başta vitamin eksiklikleri olmak üzere dengesiz beslenmeye bağlı olarak yeni fiziksel sorunlar yaşanacak, yeni fiziksel sorunlar panik atakları tetikleyecek ve sonuçta fiziksel ve psişik sorunların birbirini arttırdığı bir kısır döngü oluşacaktır

 

 

Panik Bozukluğu yavaş yavaş mı ortaya çıkar, birdenbire mi?

 

Panik bozukluğunun ilk belirtileri yavaş yavaş adeta birikerek artan bir gerginlik şeklinde sinsi bir başlangıç gösterebilirken panik atakların birden gürültülü bir şekilde patlak vermesi şeklinde de ortaya çıkabilmektedir.

Bazı psikososyal stresör etkenler örneğin bir yakının veya tanıdığın kaybı veya ciddi bir hastalığın teşhisi, işle ilgili sorunlar veya olumsuzluk beklentisi veya boşanma, ayrılma gibi yaşantılar atakların başlamasını tetikleyebilmektedirler. Bazen hatta sıklıkla uzun bir stresli, yorucu dönemin ardandan ortaya çıkan rahatlama döneminde de belirtiler ortaya çıkabilmektedir.

Panik bozukluğu olan bir kişide panik ataklar herhangi bir zamanda, bir tetikleyici neden yokken, dinlenme halinde hatta sıklıkla uyurken meydana gelebilir. Gece uykudan kalp çarpıntıları, terleme ve nefes açlığı ile uyanıp telaş ve korku içinde balkona veya pencereye çıkıp hava almaya çalıştıklarını söylemeleri panik bozukluğu olanlar için sık görülen tipik bir anlatımdır.

 

Panik Atağı ortaya çıkaracak ya da kanıtlayacak bir tıbbi tetkik var mıdır?

 

Uzmanı tarafından hemen fark edilecek tipik belirtilerle panik atak tanısı klinik olarak konur. Yaşanan durumun bir panik atak olduğunu kanıtlayacak bir tetkik söz konusu değildir ancak yukarıda da belirttiğimiz bulgular (tansiyonun biraz yükselmiş olması, nabız yükselmesi vs.) dışında bir anormallik bulunmamasına karşın defalarca kalp elektrosunun, solunum testlerinin ve diğer birçok tetkikin tekrarlanmış olması panik bozukluğu olanların hikâyesindeki önemli tanı araçlarından biridir.

Muayene eden hekimlerin güvencelerine ve tetkiklerin her seferinde normal bulunmasına rağmen kişilerin korku ve panik içinde tehlikeli ve henüz ne olduğu anlaşılamamış, tanı konulamamış bir hastalıkları olduğu düşüncesinde olmaları da tipiktir.

Yapılan tahlillerde bir anormallik bulunmaması korkularını yatıştırmak yerine birçok zaman korku ve kaygılarını arttırabilir. Bunu bir hastalıkları olmadığına ilişkin kanıt olarak düşünmez bilakis hastalığın teşhisinde henüz bir başarı elde edilememiş olunması şeklinde yorumlama eğilimindedirler.

 

Panik ataklar genellikle ne sıklıkta ortaya çıkarlar ve ne kadar sürerler?

 

Panik ataklarının görülme sıklığı kişiden kişiye ve durumdan duruma çok değişir. Bazı kişilerde aylar boyunca çok sık, örneğin günde birkaç kez olabilirken bazen yılda bir-iki kez görülecek kadar seyrek olabilir.

Bu arada panik atakların şiddeti de büyük oranda değişiklik gösterebilmektedir. Kişinin panik atak olup olmadığından emin olamayacağı kadar hafif geçen kısa bir heyecan esintisi gibi olabilirken öleceğini zannettiği, “nerdeyse ölecektim” diye ifade ettiği şiddetli panik atakları da olabilmektedir.

Burada ilginç bir örnek vermek isterim; panik atakları olan bir hastamın tedavi sürecini izlerken panik ataklarının sıklık ve şiddetindeki değişmeleri saptamak amacıyla kendisine panik atakları olduğu zaman bunun tarihini ve saatini kaydetmesini ve 1 ile 10 arasında bir şiddet notu belirlemesini önermiştim.

Sonra bu kayıt listesini inceleyerek bu panik ataklı hastamın yaşadığı atakların büyük kısmının akşam saatlerine yakın katıldığı kalabalık ve önemli iş toplantıları sırasında ortaya çıktığını saptamıştık. Kendisi de bu listeyi birlikte inceleyene kadar bu nedensel bağlantının farkına varamamıştı.

Toplantı sırasında toplantıyı terk etmek zorunda kalmaktan ya da yaşayacağı panik atak nedeniyle bir anormallik sergileyerek diğerlerinin bunu hissetmelerine neden olmaktan korkmaktaydı. Panik atak yaşama korkusunun oluşturduğu heyecan ve stres ise bizzat atağı başlatan etken oluyor ve bir kısırdöngü oluşuyordu.

 

Kişiler bir panik atak yaşamaktan neden bu kadar çok korkmaktadırlar, korkularının ana nedeni nedir?

 

Ne zaman ortaya çıkacağını kestiremediği, ne olduğunu bilmediği ve kontrol edemediği bu en hafif deyimiyle nahoş yaşantılar kişide kendi bedenine karşı güvensizlik yaratır.

“Hiçbir nedeni yokken böyle deli deli atmaya başlayan kalbim neden bir nedeni yokken duruvermesin ki…” gibi düşünceler bilinçli ya da bilinçsiz kişiyi huzursuz etmeye başlar. Tıpkı bunun gibi yine kendi denetiminde olmayan heyecan ve panik halleri nedeniyle bilinci ve ruhsal yetkinliği konusunda da güvensizlik hissetmeye başlar. Sonuçta kişide ölüm korkusu, kalp krizi geçirme korkusu, nefessiz kalıp boğulma korkusu, çıldırma korkusu, kontrolünü kaybedip kendisine ya da başkalarına ve özellikle yakınlarına zarar verme ve felç olma korkusu onu adım adım bir depresyona taşıyacak ölçüde yoğunlaşır.

Diğer taraftan kişi bunu ruhsal yetkinliği ve kişiliği üzerinde zayıflık ve acizlik olarak algılar ve başkalarının onu bu durumda görmelerinden kaçınmak ister. Bu durumda görülürse küçük düşeceğini, ayıplanacağını, bunun kendisine yakıştıramayacaklarını düşünerek üzülür.

 

Tedavinin, tedavi aşamalarının ayrıntıları hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?

Tedavinin üzerine oturduğu iki sacayağı var:

1-Farmakoterapi yani ilaç tedavisi

2-Psikoterapi, özellikle de kognitif-davranışçı tedavi.

İlaç tedavisinde bu gün geniş bir seçenek yelpazesine sahip olduğumuz antipanik-antidepresan ilaçları kullanıyoruz.

Tedavide kullanılan ilaçların etkileri diğer psikiyatrik problemlerle karşılaştırıldığında panik bozuklukta nispeten daha erken görülmekle birlikte yine de belli bir zamana gereksinme duyulabilir.

İlaçların ve psikoterapinin kalıcı iyileştirici etkileri ortaya çıkana kadarki akut dönemde yatıştırıcı, rahatlatıcı ilaçlar kullanılması uygun olmaktadır. Etkisi hemen başlayan bu ilaçların uzun süre ve hekim kontrolü dışında kullanılması bağımlılık gelişmesine neden olabilir.

Asıl tedavi edici antipanik ilaçların etkisi hemen görülmediği için kişi bu konuda bilgilendirilmemişse bir iki gün bu ilaçları kullandıktan sonra “bunlar bana iyi gelmedi” diyerek kesebilmekte ve geçici süre kullanılması gereken rahatlatıcı(anksiyolitik: sıkıntı giderici) ilaçları kullanmaya gereğinden uzun süre devam edebilmektedir.

Bu ve benzeri nedenlerle ilaç tedavisinin yanında psikoterapinin de eşzamanlı olarak sürdürülmesi önem taşır. Yani hasta ilaç kullanırken aynı zamanda ilaç kullanımı konusunda ve hastalığı kontrol etme konusunda bilgilendirilmelidir. Böylece daha sağlam ve kalıcı bir iyileşme elde edilmiş olur, tedavi sonlandırıldıktan sonra belirtilerin tekrarlaması ihtimali de azalır.

Psikoterapide kişinin kendisini, kişilik yapısını, eğilimlerini daha nesnel şekilde tanıması, panik bozukluk hakkında bilgilenmesi, panik ataklarından korkmamayı ve bir sonraki adımda onları kontrol etmeyi öğrenmesi amaçlanan ana hedeflerdir.

 

Tedavinin ve ilaç kullanmanın belli bir süresi var mıdır?

 

Tedavinin süresi kişiden kişiye değişen bireysel farklılıklara, atakların niteliği, sıklığı, tedaviye cevabı, kişinin yaşama biçimi ve koşulları gibi pek çok etkene bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama olarak en az 8-12 ay kadar sürdürülmesi doğru olur.

Çünkü ilk 2 aylık akut tedavi evresinden sonra panik ataklar bütünüyle sonlanmış olsa bile sağlanan iyileşmenin pekişmesi, kişinin gündelik hayatını ve mesleki işlevselliğini kısıtlayan iş verimini ve sosyal ilişkilerini bozan kaygı ve kısıtlamaların kademe kademe ortadan kalkması için 2-6 ay arasında pekiştirici tedavi uygulanır.

6-12 ay arasında da etkili olan en düşük doz ilaçla sürdürüm tedavisinin uygulanması tedaviyi tamamlar.

Ancak panik atakları sık tekrarlama eğiliminde olan bir hastada çok daha uzun süre ilaç kullanımı gerekebilir.

 

Panik ataklar kişiye sıkıntı veren ve onu huzursuz eden yaşantılar ama agorafobi gelişmesi kişinin hayatını, günlük yaşantısını kısıtlayan kaçınmalar ortaya çıkarıyor dediniz. Panik ataklılarda agorafobi gelişmesinin sıklığı nedir ve agorafobi için ayrı bir tedavi gerekir mi?

 

Agorafobinin kişinin yardım alamayacağı, ya da panik atak geldiğinde kaçamayacağı yerlerde ve durumlarda olmaktan kaçınma olduğunu belirtmiştik.

Agorafobisi olan kişi bu nedenle evde yalnız kalmaktan, trafiğe yalnız çıkmaktan, kalabalık yerlere, alışveriş merkezlerine, kalabalık toplu taşıma araçlarına binmekten kaçınır, doktor ve hastane desteğinin zayıf olduğu tatil bölgelerine gitmek istemez, sürekli yanında başına bir şey geldiğinde yardım edecek, destek olacak birinin bulunmasını arzular ve bu da hayatını oldukça kısıtlayabilir.

Agorafobi sadece panik atak sırasında ortaya çıkmaz, panik atak olmadan da agorafobi görülebilir. Ancak klinikte karşımıza agorafobi tanısı çıktığında buna çok büyük oranda, nerdeyse tamamına yakınında panik bozukluk eşlik etmektedir.

Bir başka deyişle agorafobi büyük oranda panik ataklara ikincil olarak, ona bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.  Panik bozukluğu olan bir kişide herhangi bir zamanda agorafobi gelişebilirse de en çok ilk panik ataklarının görülmesinden sonraki bir yıl içinde gelişmektedir.

Panik atakların tedaviyle ortadan kalkmasından sonra da agorafobi bir müddet direnme eğilimi gösterse de genellikle tedaviyi takip eden zaman içinde ortadan kalkmaktadır.

 

 

 

Son olarak panik atağı olan insanlara önerileriniz neler?

 

-Kahve, çay, kola, çikolata ve sigara kullanımını azaltın. Bu maddelerde bulunan uyarıcı maddeler panik atağı tetikleyebilmektedir (kahve, kola ve çayda bulunan kafein kuvvetli bir uyarıcıdır).

Benzer şekilde amfetamin, kokain gibi merkezi sinir sistemi uyarıcısı olan maddelerin kullanılması veya merkezi sinir sistemini baskılayan alkol, barbitürat gibi maddelerin uzun süre kullanıldıktan sonra birden kesilmesi (yoksunluk sendromu) de panik atak oluşturabilmektedir.

Alkol kullanımı tehlikeli bir kısırdöngü sonucunda bağımlılığa dönüşebileceği için sakınılmalı veya kısıtlanmalıdır.

– Panik Atak sırasında aşırı soluk alıp vermekten kaçının. Panik atak sırasında yaşanan stres ve heyecan nedeniyle kişiler daha hızlı ve daha derin nefes alıp vermeye başlar. Aşırı soluk alıp verme durumunda kandaki karbondioksitin azalması nedeniyle solunumsal alkaloz gelişir, bir başka deyişle kandaki asit oranı artar ve panik atak şiddetlenir. Kandaki asidite oranının azalması damarlarda büzüşme-daralmaya neden olmakta ve beyindeki kan akımı azalmaktadır.

Panik atak yaşamaya yatkın kişilerin normal oda havasını aşırı solumaları normal zamanlarda da bir panik atak ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle atak sırasında bir kese kâğıdına soluk alıp verilmesi yatıştırıcı olabilmektedir.

Panik atak sırasında atak yaşayan kişi bu atağın ürkütücü görünmekle birlikte aslında zararsız olduğunu hatırlayarak kendine telkin etmelidir.

İkinci olarak kişi bunun geçici olduğunu, biraz sonra tamamen normal haline döneceğini, hiçbir panik atağın çok uzun süre devam etmeyeceğini, bunun nedensiz olduğu için korku uyandıran ama aslında fizyolojik bir heyecan atağı olduğunu hatırlayarak panik ataktan korkmamayı öğrenmelidir.

Kişi atak yaşamaktan korkmamayı öğrendiği zaman belirtilerin korkuyu, korkunun belirtileri arttırdığı kısır döngü kırılmış olacaktır. Bu nedenle tedavide yer alan metotlardan biri de korkunun üstüne gitmek ve panik atağı çağırmaktır.

Diğer branş hekimlerinin de panik atağı iyi tanımaları ve özellikle acil birim hekimlerine bu konuda yeterli bilgi desteğinin verilmesi çok önemlidir. Çünkü ülkemizde panik atağı olan insanlar çoğu zaman doktor doktor dolaştıktan ve birçok kez tahliller, tetkikler yaptırdıktan sonra bir vesileyle doğru adresi bulup bir psikiyatriste gitmektedirler. 9 yıl boyunca acil servislere, iç hastalıkları, kardiyoloji, göğüs hastalıkları servislerinin muayene ve tetkiklerine boğulan ama bir türlü sonuç alamayan bir hastamın kısa sürede iyileştikten sonra bana geldiği her kontrol muayenesinden çıkışta ona ön tanıyı koyarak bana gönderen iç hastalıkları uzmanına da gidip teşekkür etmesini hiç unutamam.

Belki sözün burasında diğer dal uzmanı hekimlerin bazen panik atak tedavisini üstlenmelerinin doğru olmadığını, bunun ayrı bir uzmanlık gerektirdiğini, doğru ilacı seçebilseler bile doğru yaklaşım, telkin ve takibin ancak uzmanı tarafından en sağlıklı şekilde yapılabileceğini de tüm ilgili taraflara hatırlatmak yerinde olacaktır.

Son bir iki hatırlatma:

–Panik bozukluğu olan kişilerin yarısından fazlasında depresyon ortaya çıkar(%50-65).

Panik bozukluğu ya da panik atağı olan kişilerin bir kısmı yaşadıkları sıkıntıyı alkol ile gidermeye çalıştıkları için tedavisi geciken olgularda alkol ve madde bağımlılığı sık görülür.

Benzer şekilde panik atak yaşayanlarda (eklenen depresyonla da bağlantılı olarak)%15-20 oranında intihar girişimleri görülebilmektedir.