PSİKOSOMATİK BOZUKLUKLAR

RUHSAL ETKENLERE BAĞLI OLAN FİZYOLOJİK

                       İŞLEV VEYA YAPI BOZUKLUKLARI

                        (PSİKOSOMATİK BOZUKLUKLAR)

Psikosomatik tıp ruh beden ayırımına karşı çıkan, insanın biyopsikososyal bir bütün olarak ele alınmasını savunan hekimlik anlayışıdır.

Psikosomatik bozukluklar” deyince oluşu ya da gidişi üzerinde ruhsal etkenlerin önemli yer aldığı belirli bedensel hastalıklar anlaşılır.

Hem DSM-III-R, hem ICD-10 “psikosomatik” ve “psikofızyolojik” terimlerini tümden bırakmışlardır.

Psikolojik etken——> işlevsel bozukluk hücresel patolojiyapısal değişme

 

PSİKOSOMATİK HASTALIĞIN TANIMI:

Bu hastalıklar bedende yapısal bir değişiklik (mide ülseri) ya da işlev bozuklu­ğu (migren) gösteren ve oluş, alevlenme, iyileşme nedenleri arasında psikososyal etkenlerin de önemli yer aldığı somatik bozukluklardır.

Gerçekte her türlü hastalık­ta psiko-somatik ya da somato-psişik yönler vardır. Her bedensel hastalıkta psiko­lojik etkenler hastalığın gidişini etkileyebilir. Bunun gibi her somatik hastalık insan psikolojisini etkiler.

Psikosomatik hastalıklarda yapısal/organik bir patoloji bulunmasına karşın somatizasyon bozukluğunda yoktur.

 

SINIFLANDIRMA:

Hastalığın görüldüğü dizgeye göre yapılmaktadır. Burada bu hastalıklar ayrı ayrı ele alınmayacaktır. Yalnız psikolojik açıdan ortak yönleri tartışılacaktır.

  1. Solunum sistemi ile ilgili olanlar: Alerjik rinitis, bronşial astma, hiperventilasyon. Tüberkülozda ruhsal etkenler büyük rol oynasa bile psikosomatik bir has­talık sayılması tartışmalıdır.
  2. Dolaşım sistemi ile ilgili olanlar: Hipertansiyon, hipotansiyon, koroner damar hastalığı, migren.
  3. Sindirim sistemi ile ilgili olanlar: Mide ve duedonum ülseri, müköz ya da ülserli kolit, spastik kolon, sinirsel kusmalar, sinirsel kabızlık, irritabl kolon sendromu.
  4. Metabolik-endokrin sistem ile ilgili olanlar: Diyabet, hipertiroidi, obezite, anoreksiya nervoza, bulimia nervoza,
  5. Üretim-boşaltım sistemi ile ilgili olanlar: Aybaşı bozuklukları, cinsel soğuk­luk ve cinsel güçsüzlük, yalancı gebelik (pseudocyesis), enurezîs, enkoprezis, kısırlık.
  6. Kas iskelet sistemi ile ilgili olanlar; Eklem ağrıları, romatoid artrit, spazmodik tortikollis.
  7. Deri ile ilgili olanlar: Egzema, ürtiker, eritroderma, pruritis, nörodermatit, psöriazis.

OLUŞ NEDENLERİ

Psikosomatik ya da psikofizyolojik bozukluk diye bilinen ve yukarda sıralan­mış olan hastalıkların genellikle tek oluş nedeni yoktur. Bunlar oluş nedenleri bakı­mından çok etkenli (multi-faktöriyel) hastalıklardır. Bu etkenlerin hepsinin birlikte her hastalıkta bulunması gerekmez. Belli bir hastalıkta bunlardan bir ya da birkaçı öbürlerinden çok daha önemli olabilir.

  1. a) Kalıtımsal etkenler
  2. b) Yapısal (constitutional) etkenler. Kromozomlardan organların yapısına dek olabilecek anomaliler
  3. c) Travmalar, fiziksel hastalıklar, beslenme sorunları, zararlı madde kullanımı (örneğin sigara, alkol), beslen­me eksiklikleri ve aşırılıkları, özel yiyecek alışkanlıkları
  4. e) Bağışıklık dizgesini zayıflatan etkenler
  5. f) Korteks, limbik korteks ve nöroendokrin dizge aracılığı ile psikodinamik ya da koşullanma, öğrenme yoluyla etki yapan psikososyal etkenler
  6. g) Toplumsal ve ekonomik etkenler. Yaşam biçimini ve niteliğini etkileyen inanç­lar, gelenekler, ekonomik durum ve başka toplumsal stresler.

psikososyal etkenler: Örneğin, nedeni belli olmayan ve bi­linçdışı çatışmaya bağlı olan bunaltı (anxiety) kalbin hızlı atımına, kan basıncının yükselmesi ya da düşmesine, sık idrara çıkmaya, mide-barsak hareketlerinde değiş­melere neden olabilir. Ayrıca bilinçli duygulanımın (öfke ve korku) da otonom sinir sisteminin uyarılması ile bu organlarda işlev değişikliklerine yol açabileceği bilinmektedir.

Önemli soru sürekli psikolojik durumların organlarda sürekli işlev bozukluğuna ve sonunda da yapısal bozukluğa neden olup olamayacağı sorusudur. Örneğin öfke duygusu olunca noradrenalin salgısı artar ve kan basıncı değişik derecelerde yükse­lebilir. Sürekli öfke duygusunun sürekli noradrenalin artımına ve böylelikle sürekli kan basıncının yükselmesine neden olabileceği akla uygun bir açıklama gibi görün­mektedir. Fakat açıklamanın bu denli kolay olmadığı, çok karmaşık etkenlerin ve düzeneklerin işe karıştığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle psikosomatik hastalıkların oluşumunu açıklamaya çalışan bazı kuramlar ortaya çıkmıştır.

Özgül Psikolojik Çatışma—Özgül Organ Kuramı:

Franz Alexander’ın geliştirdiği bu kuram 1940-1960 yılları arasında A.B.D.’ de çok araştırmacıya konu olmuştur. Psikanalist olan AIexander’a göre psikosomatik hastalıklarda özgül bilinçdışı bir çatışmaya bağlı duygular fizyolojik açıdan uygun ve özgül bir organda önce işlevsel, sonra yapısal bozukluğa yol açabilmektedir, örneğin, çocukta anneyi yitirme korkusu ve onu ge­ri getirme gereksinimini en özgül dışa vurma yolu ağlamadır. Ağlama isteğinin ve eyleminin bilinçdışı etkilerle kısıtlanması yani ağıtın boğulup içerde kalması alerjik duyarlığı olan bir kişide bronşiyal astma nöbetlerine yol açabilmektedir.

 

Özgül Kişilik Yapısı—Özgül Hastalık Kuramı:

F.Dunbar (1943) belirli kişilik profilleri ile belirli psikosomatik bozukluklar ara­sında bir bağ kurmaya çalışmıştır, örneğin migrenlilerde aşırı obsesif kişilik, astım­lıda aşırı bağımlı, koroner arter hastalığında başarı düşkünü, aşırı hırslı kişilikler tanımlamıştır. Uzun yıllar Dunbar fazla destek görmemişti. Son yıllarda koroner arter hastalığı olanlarda Tip A diye belirlenen başarı düşkünü, sabırsız, öfkeyi iyi denetleyemeyen kişiliğin, Tip B’ye göre daha sık görüldüğü bildirilmiştir. Tip B ra­hat, hırslı olmayan, öfkesi az, sabırlı ve yavaş kişilik Özellikleri göstermektedir.

Duodenum ülserli hastalarda da belirli kişilik profilleri bildirilmişse de son yıl­larda yapılan kontrollü araştırmalarla bu görüş fazla destek görmemektedir.

 

Psikoseksüel gelişme dönemlerinde saplanma ya da bu dönemlere gerileme kuramı:

Bu görüşe göre psikosomatik hastalıklarda ruhsal-cinsel gelişme dönemlerinde saplanma temeldir. Yaşamın sonraki dönemlerinde karşılaşılan strese bağlı bunaltı ve çaresizlik duyguları ile kişinin çocuklukta saplanmış olduğu dönemlere fizyolo­jik düzeyde bir gerileme olur. Örneğin aşırı bağımlılık gereksinimi ile midenin sü­rekli doyurulmayı istemesi (oral etkinlik) nedeniyle oburluk ve şişmanlık; asit art­ması ile ülser; anal dönemde saplanma özellikleri taşıyan bir kişinin stres altında spastik kolon belirtileri göstermesi gibi.

G.Engel, bu görüşü daha bütüncül ve çok etkenli bir biyopsikososyal çerçeve içinde ele almış ve psikosomatik hastalık oluşunda çocukluk çağından kalma yitim ve ayrılık duygusuna koşut giden çaresizlik duygusunun Önemini vurgulamıştır

TEDAVİ

1-Öncelikli olarak ilgili sistem uzmanının tedavisi

2-Psikoterapi, davranış terapisi ve gevşeme egzersizleri

3-Özgül tedavinin yanı sıra bağımlılık yapmayacak bunaltı giderici ilaçlar

4-Gözden kaçabilecek komorbid psikiyatrik hastalıkların tedavisi

 

 

 

 

AĞRI BOZUKLUĞU

 

Bir ya da daha fazla anatomik bölgede görülen ağrı, klinik görünümün önde gelen özelliğidir ve klinik açıdan değerlendirmeyi gerektirecek denli şiddetlidir.

Ağrı klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki işlevselliğin diğer alanlarında bozulmaya neden olur.

Ağrının başlangıcı, şiddeti, alevlenmesi ya da sürmesinde psikolojik etkenlerin önemli rolünün olduğu yargısına varılır.

Ağrı depresif duyguların bir anlatım biçimi olarak ortaya çıkabileceği gibi, organik bir nedenle ilintili olarak ortaya çıkıp uzun süre hayatını etkileyerek hastada depresyon oluşmasına yol açabilmektedir.

Ümitsizlik, olumsuz duygulanımlar, enerji kaybı, uykusuzluk ve sosyal geri çekilmeye neden olabilmekte böylece negatif pekiştirici bir kısır döngü ortaya çıkabilmektedir.