evlilik dışı çocuk sahibi olmak

EVLİLİK DIŞI ÇOCUK SAHİBİ OLMAK

 

Aile çocuğun sosyal yaşama ilişkin temel bilgileri aldığı ve bu doğrultuda şekillendiği en küçük ve en temel sosyal birimdir. Bu birim içinde annenin ve babanın rolleri büyük önem taşır.

Burada hemen belirtilmesi gereken şu: aile derken fonksiyonel bir birimi kastediyoruz. Eğer bu birim, yani anne, baba ve çocuk mevcutsa ve bir arada yaşıyorsa yani fonksiyonel ise resmi durumları ne olursa olsun durum değişmez. Tersi de söz konusudur. Resmen veya ismen var görünen ama ayrılmış, bütünlüğünü kaybetmiş yani fonksiyonel olmayan bir aileyi de sağlıklı kabul edemeyiz.

Aile dinamikleri içinde çocuk daha sonra arkadaşlarıyla, öğretmeniyle, patronuyla kuracağı sağlıklı ilişkilerin prototiplerini kurar ve öğrenir. Anneden daha çok karşılıksız sevmeyi, özveriyi, sevecenliği öğrenirken babadan daha çok ilkeselliği, kurallara uymayı, ödül ve cezayı, otoriteyi öğrenir.

Anne ya da babanın olmadığı ailelerden gelen çocukların insanlararası ilişkilerde, hayatı öğrenmede ve sosyal ilişkilere uyum göstermede birtakım güçlükler yaşadıkları bilinir. Çocuk özdeşleşerek ve öykünerek büyür. Olumlu örnekleri taklit etmeye çalışır ve bunlardan bir kısmı onda yerleşerek kişiliğinin ve karakterinin bir parçası olur. Çocuğun minik dünyasında en çok taklit edilmeye değer bulunan davranışlar ise anne babaya aittir ve çocuğun en çok taklit ettiği ve özümsediği davranış ve tutumlar anne-babasınınkilerdir.

Çocuk birbirini bütünleyen iki rolden birinin olmadığı durumlarda onun eksikliğini sağlıklı olmayan mekanizmalarla uygun olmayan özdeşimler kurarak aşmaya çalışır. Bu da onun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Sokaktaki bir oyun arkadaşının “senin baban neden yok?” Ya da “senin baban nerede?” sorusu çocuğu derinden yaralayabilir. Babasının olmamasının suçlusunu ararken öfkesi annesine hatta kendisine yönelebilir ve bazı psikopatolojilere yol açabilir.

Buraya kadar olan bölümde sadece çocuğun psikolojisi açısından olayı irdeledik. Bir de söz konusu annenin psikolojisinden daha doğru deyimle psikopatolojisinden söz etmek gerekir. Kadın ve erkek ruhsal ve bedensel olarak birbirine gereksinen yapıdadırlar. Duygusal

olarak da birbirlerini bütünlerler. Çocuğunun gözlerinin içine baktığında onda sevdiği insanı andıran parçalar bulan anne veya baba çocuğunu aynı zamanda sevdiği insanla arasında kopmaz bir bağ olduğu için de ayrıca sevecek ve mutlu olacaktır.

Diğer yandan hiç hafife alınmaması gereken bir konu da şudur: çocuk yetiştirmek, eğitmek, sağlıklı gelişimini sağlamak çok güç bir görevdir. Bu görevi tek başına üstlenmek durumunda kalan anne (veya baba) yıpranır, yorulur ve bir süre sonra yetersizlik hissedebilir. “Hem annelik hem babalık ettim…” diyen insanların sızlanmalarını duymuşuzdur. Zira çocuğun hem anneden hem babadan alması gereken belli özellikler vardır. Ve bir çocuğun varlığı annenin hayatını her zaman daha fazla kısıtlar. Bunu bir destek ve yardım almadan karşılaması ağır bir yük olacaktır.

 

Bizim toplumumuzda erkek egemen ve baskıcı bir evlilik kurumu olduğu ve bunun mağdurları da çoğunlukla kadınlar olduğu için anneler evliliğin bunaltıcı kısıtlamalarından muaf olmak için ağır bir yük olmasına rağmen çocuklarını tek başlarına büyütmeyi göze alabiliyorlar. Batı toplumlarında da kadınlar hem çocuk sahibi olmayı hem de özgürlüklerinden ödün vermemeyi bir arada sağlamak adına böyle kararlar alabiliyorlar.

Evlat edinmenin, evlat edinen açısından çok yüksek insani bir sorumluluk örneği olduğunu düşünüyorum. Ancak evlatlık seçiminin titizlikle yapılması gerekir. Çünkü siz kendisi hakkında karar veremeyecek durumda olan biri adına ve belki de onun biç bir zaman onaylamayacağı bir kararı verirken cesur davrandığınızı da bilmelisiniz.

Evlilik kurumunun geleceğine ilişkin sorunuza gelince; tarih boyunca evlilik düşmanları da evliliği kutsayanlar da hep oldu ancak biyolojik ve psikolojik bir “bütünleme, tamamlama” işlevinin yerine getirildiği bu kurumun, doğal bir gereklilik olarak kalacağından kuşkum yok. Bir bebeği çok konforlu bir ortamda büyütebilirsiniz ama ona annesinin gözlerindeki ışıltıyı veremezseniz(ya da babanın güven verici korumasını) duygusal dünyası eksik kalacaktır.

Son olarak şundan da söz etmek gerekir: böyle konularda karar verirken sadece kendi adınıza karar vermediğinizi, bu kararın sizin kadar doğacak çocuğunuz adına da verilmiş bir karar olduğunu unutmamanız gerekir. Anne ya da babadan herhangi birinin, çocuğunu diğer ebeveyni olmadan yaşamaya mahkûm etmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.

 

                                                               Psikiyatr. Dr. Gıyasettin Ekici